Doğumdan Sütten Kesime Buzağı Sağlığı -2-
Sütten kesim öncesi buzağılarda ishal in yönetimi
Özet
Buzağı hastalıklarının sığır işletmelerinin ekonomik uygulanabilirliği üzerinde büyük etkisi vardır. Üç bölümden oluşan inceleme serisinin ikincisi olan bu yazı, sütten kesim öncesi buzağılarda ishal hastalığının yönetimini ele almaktadır. Yenidoğan buzağı ishallerinde oral rehidratasyon tedavisi yapılabilecek olan en önemli tedavi önlemidir ve ishal gelişimini takiben hemen uygulanırsa genellikle başarılı olur. İshalli buzağılara süt veya süt ikame yeminin verilmeye devam edilmesi, etkilenen buzağılarda yetersiz beslenmeyi ve kilo kaybını önlemek açısından önemlidir. Komplike olmayan ishallerde rastgele antibiyotik kullanımı önüne geçilmesi gereken bir durumdur. Bununla birlikte sistemik olarak hastalanmış buzağılar septiseminin veya eşzamanlı gerçekleşebilecek olan hastalıkların önüne geçilmesi açısından sistemik antibiyotik tedavisinden faydalanabilirler. Bu konuda yardımcı tedavi yöntemleri ve özel önleyici tedbirler tartışılmaktadır. Eimeriosis, buzağı kayıplarına ve tedavi masraflarına bağlı olarak çifçilik endüstrisi üzerine büyük etkiye sahiptir. Özellikle subklinik olarak etkilenmiş ve performansı düşmüş olan hayvanlara bağlı olarak. Üzerinde durulan konu proflaktik ve metaflaktik tedavi yöntemleridir. Birkez ishal geliştimi, intestinal mukozaya verilen hasarın derecesine bağlı olarak bu durum tedavi adına yapılan müdahaleyi olumsuz etkilemektedir.
Giriş
Buzağı hastalıkları, neden olduğu kayıplar, tedavi masrafları ve performans üzerindeki uzun dönem etkileri sebebiyle sığırcılık işletmelerinin ekonomisi açısından büyük etkiye sahiptir . Dahası bu konu yakın zamanda İrlanda Hayvan Sağlığı (İHS) adına yürütülen ve uzman kişilerce yapılan delfi metodu çalışmasıyla İrlanda çiftlik hayvanları endüstrisinin karşı kaşıya olduğu en önemli hayvan sağlığı sorunlarından biri olarak nitelendirildi. Halen devam eden İHS çalışmasının bir parçası olarak, İrlandalı çiftçilere, tarım danışmanlarına ve veteriner hekimlere buzağı sağlığı ve hastalık yönetimi konusunda bilime dayalı tavsiyeler sunmak üzere bir uzman grubu görevlendirildi. İlk adım olarak, doğumdan sütten kesilinceye kadar buzağı sağlığı üzerine üç bölümden oluşan inceleme serisi, özellikle buzağı sağlığına ilişkin danışmanlık araçlarının geliştirilmesine yönelik bilimsel bir kanıt temeli oluşturmak ve mevcut bilgilerle doldurulacak boşlukları tespit etmek için hedeflenen araştırmalar ile oluşturulmuştur. Öngörülen bilgilendirme İrlandalı hayvancılık sistemlerine özgü olsa da, incelemelerin kapsamı onları başka yerlerde de aynı amaç için kullanışlı hale getirebilir. Değerlendirmeler hem emziren inekleri hemde buzağıları kapsamaktadır. Bununla birlikte, bu iki konunun niteliğindeki farklılıklar nedeniyle, bazı başlıklar temel olarak ya buzağılarla ya da emziren ineklerle ilgili olacaktır.
Yenidoğan buzağılarda ishal, dünya çapında hem sığır hem de süt endüstrisi için en büyük zorluklardan biri olarak kabul edilmektedir. Amerikadaki etçil ırk buzağı sahiplerinin üçte biri bu konunun faaliyetlerine ekonomik bir etkisi olduğu konusunda hemfikir. Ve 1991’den bu yana %50 den fazla bir oranda istenmeyen düve ölümleri gerçekleşmiştir. İrlandadaki buzağılarda ishal doğumdan bir ay sonraki zamana kadar olan süreçte gerçekleşen buzağı ölümlerinin en büyük sebebidir.
Hastalığın önlenmesi tercih edilmesine rağmen, yoğun olarak buzağı yetiştirilen işletmelerde bu her zaman mümkün olmamaktadır. Buzağılarda İshal oluştuktan sonra buzağı yönetimi, ekonomik kayıpları, olumsuz hayvan refahı etkilerini ve yetişticinin stres-endişe altında olmasını engellemek için çok önemlidir.
Bu üç bölümden oluşan inceleme serisinin ikinci kısmı, sütten kesim öncesi buzağılarda ishal yönetimini konu almaktadır. Birinci ve üçüncü bölümler, sütten kesim öncesi buzağılarda hastalık önleme ve genel olarak buzağılarda pnömoniye atıfta bulunarak hastalık önleme ve yönetimine odaklanmaktadır.
Yeni Doğan Buzağılarda İshal
Enterotoksik Escherichia coli, Cryptosporidium parvum , rotavirüs ve koronavirüs, yenidoğan buzağı ishalinin en sık bulaşıcı nedenleri olarak görülür . Bu bulaşıcı ajanlar, sağlıklı buzağılardan alınan dışkı örneklerinde ve ishal problemi olmayan çiftliklerdeki buzağılarda da bulunabilir. Buzağı direnciyle bulaşıcı baskı arasındaki olumsuz ilişki nedeniyle klinik olarak hastalık tablosu gelişir. Buzağının direncine etki eden temel yönetim faktörleri, distosiyi önlemek için buzağılama yönetimi, daha önce bahsedildiği gibi uygun miktarda kolostrum ve uygun diyetin zamanında temin edilmesidir. Enfeksiyöz(bulaşıcı) baskı buzağılama, beslenme, barınma ve genel olarak buzağı kullanma alanlarındaki yeterli hijyen koşulları ile azaltılabilir.
Enterotoksik E.coli doğumun ilk dört gününde sekretuvar ishale neden olur. Neonatal buzağı ishallerinde diğer yaygın enfeksiyöz ajanlar ile karışan etkenler, bağırsak mukozasına zarar vererek karışık malabsorpsiyon ve salgı ishaline neden olur. Bu hastalığa neden olan patojenlere karşı tedavi olsa bile ishal boyunca bu patofizyolojik mekanizma buzağının önemli ölçüde etkilenmesini mümkün kılmayacaktır. Bu nedenle, sıvı ve elektrolit kayıplarının dengelenmesi, komplike olmayan buzağı ishalinde en önemli ve tek tedavi önlemi olmaya devam etmektedir.
Oral Rehidrasyon Tedavisi
Başlangıçta oral rehidrasyon tedavisi , beşeri tıpta koleranın tedavisi için geliştirilmiştir ve genellikle 20. yüzyılın en önemli tıbbi gelişmelerinden biri olarak kabul edilmektedir. Verimli bir oral rehidrasyon çözeltisi için gereken şartlar; etkin bir şekilde emilmin gerçekleşmesi, hücre dışı sıvı hacmini normalleştirmesi ve asidozu düzeltmesi gerektiğidir.
Uygun bir Oral Rehidrasyon Sıvısı seçilirken birçok faktör gözönünde bulundurulmalıdır. Sodyum, hücre dışı sıvının ozmotik iskeleti olduğu için, oral rehidrasyon çözeltisinde yeterli konsantrasyonda mevcut olması gerekir. Buzağılarda farklı sodyum konsantrasyonları ile üç oral rehidrasyon çözeltisini karşılaştıran bir çalışma, 120 mmol / L’lik bir sodyum içeriğine sahip olan çözeltinin dehidrasyonu düzelttiğini, oysa çok daha düşük konsantrasyonlu çözeltilerin bunu yapamadığını göstermiştir. Sodyum konsantrasyonunun 130 mmol / L ‘den fazla olan çözeltilerinin zararlı olduğuna dair çok az kanıt olsa bile , genellikle oral rehidrasyon çözeltileri için sodyum konsantrasyonunun 90 ila 130 mmol / L arasında olması önerilmektedir . Oral rehidrasyon tedavisinin gelişimini kolaylaştıran kritik bilimsel adım, birleşik sodyum ve glukoz taşınımının keşfi olmuştur . Glikozun yanı sıra nötr amino asitlerin (örneğin glisin veya glütamin) ve uçucu yağ asitlerinin (örneğin asetat veya propiyonat) bağırsaklarda sodyum emilimini arttırdığı gösterilmiştir . 1: 1 ila 3: 1 oranında glikoz-sodyum oranları önerilmiştir . Metabolik asidoz, yenidoğan buzağı ishalinin sık ve potansiyel olarak ciddi bir komplikasyonu olarak bilinir. İshal, dışkı yoluyla bikarbonat kaybına, hidrojen iyonlarının glomerüler filtrasyonunun azalmasına ve ciddi dehidrasyon durumunda L-laktat birikimine neden olur. Ek olarak, D-laktik asidin üretimi ve absorpsiyonu, diyareik buzağılarda büyük rol oynar. Bu patofizyolojik anormallik, ruminantlarda, diğer evcil türlerde veya bebeklerde olduğundan daha yaygın gibi görünmektedir. Bu yeni doğan ruminantların ishal sırasında bebeklerden daha ağır metabolik asidoz geliştirmeye eğilimli olduğunu göstermektedir. Bu, muhtemelen buzağılarda kullanılan oral rehidrasyon sıvısı alkalileştirme kapasitesine ilişkin (60-80 mmol / L ) mevcut önerinin, Dünya Sağlık Örgütü oral rehidrasyon sıvısı formülüne göre (30 mmol / L ) önemli ölçüde daha yüksek olmasının nedenidir. Alkalileştirici ajanlar ticari oral rehidrasyon sıvılarında yaygın olarak kullanılan esasen bikarbonat ve bikarbonat prekürsörleri şeklinde asetat ve propiyonat formunda kullanılmaktadırlar. Bikarbonat, abomasumu propiyonat ve asetattan daha yüksek bir dereceye kadar alkalileştirir, böylece buzağıların bakteriyel enfeksiyona karşı spesifik olmayan direncini azaltır . Oral Rehidrasyon Sıvılarında bikarbonatın süt pıhtılaşması ve buzağı performansı üzerine etkisi tartışmalıdır . Bununla birlikte aksi kanıtlanamaması durumunda, süt alımını takiben 2-4 saatten daha kısa bir süre içerisinde bikarbonat içeren oral rehidrasyon sıvılarının alımından kaçınmak akıllıca görünmektedir.
İnsanlarda olduğu gibi, oral rehidrasyon çözeltilerinin ishalli buzağılarda amacı, bağırsaklardan kaybolan elektrolitlerin ve sıvıların yerini almaktır. Bu nedenle, oral rehidrasyon sıvıları buzağılara, ishal görülür görülmez ilave bir yem olarak (yani her normal süt öğününde ek olarak) verilmelidir . Bu önlemin yeterliliği ishalli buzağıların ayrıntılı gözlemine ve erken teşhisine dayanmaktadır. Oral Rehidrasyon Sıvılarının özofageal entübasyonu, biberonla içirilene kıyasla, biraz gecikmeli olsa da, yeniden canlandırıcı etkiler göstermektedir. Bu nedenle, özefagus entübasyonu, anoreksik olan veya biberondan içmesi muhtemel olmayan buzağılar için önerilir. Depresif olan, içmeye karşı isteksiz olan buzağılara süt zorla (özefagal entübasyonla) içirilmemelidir. Zorla besleme her zaman özofagus oluğunun fonksiyon bozukluğuna yol açar, böylece retikülorumende fermente edilen süt ayrıca metabolik asidoza katkıda bulunabilir. Oral rehidrasyon tedavisi için sınırlar konusunda çok az deneysel kanıt olsada, genellikle intravenöz sıvı tedavisinin ciddi depresyonda, yaslanmış, ciddi şekilde dehidre edilmiş (>% 8) ve uzun süreli anoreksik (> 24 saat) buzağılar için belirtildiği kabul edilir.
İshalli buzağının süt ile beslenmeye devam edilmesi
Geleneksel olarak süt beslemesinin, belirli bir süre boyunca veya ishal devam ettiği sürece ishalli buzağılarda azaltılması önerilmiştir. Bununla birlikte, ishalli buzağıların açlığının daha iyi klinik sonuçlara yol açtığını gösteren hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Aslında, süt beslemesinin, bir miktar azaltılmış sindirim kapasitesine rağmen, ishal seyrini kötüleştirmediği veya uzatmadığı artık bilinmektedir. Aksine, sütü ani şekilde kesmek yetersiz beslenmeye ve kilo kaybına neden olur. Süt ile beslemeye devam edilmesi sadece diyare süresince kilo alımı ve büyüme için gereken enerjiyi sağlamakla kalmaz, aynı zamanda bağırsak mukozasının geri kazanılması için gerekli besinleri sağlar. İnsan tıbbındaki benzer bir bilimsel gelişme, 1988’de Dünya Sağlık Örgütü tarafından ishalin standart yönetim protokollerine sürekli beslenmenin dahil edilmesine yol açmıştır.
Veteriner hekimlerin ve çiftçilerin, buzağı ishalinin sürekli besleme ilkesini benimseme konusundaki isteksizlikleri, oral rehidrasyon sıvılarının osmolalitelerinde buzağılar ve insanlar için değişik gelişmelerin oluşmasına neden olmuştur. Ticari olarak buzağılar için izotonikten yüksek hipertonik seviyeye kadar olan oral rehidrasyon çözeltileri mevcuttur. Oysa ki Dünya sağlık örgütü yakın zamanda hipotonik bir formülle ilgili tavsiyesini değiştirmiştir. Buzağılar için daha yüksek osmolaliteli oral rehidrasyon sıvıları, ek besin desteği sağlamak için ilave edilen daha yüksek konsantrasyondaki glikozun bir yansımasıdır. Bununla birlikte, yüksek enerjili oral rehidrasyon sıvısı sağlanması buzağılarda negatif enerji dengesini önleyemez ve hipertonik çözeltilerin izotonik çözeltilere kıyasla abomasal boşalma oranlarını yavaşlattığı ve böylece plazma hacim genişlemesini geciktirdiği bilinmektedir. İshalli buzağılara süt verilmesinin devam edilmesi konusundaki makaleye(ingilizce) BURADAN ulaşabilirsiniz.
Antibiyotiklerin Tedbirli Kullanımı
Veteriner Hekimliği mesleğine karşı antibiyotiklerin tedbirli kullanılması adına artan bir baskı vardır. Antibiyotiklerin rastgele kullanımının antibiyotiğe dirençli olan bakteri türlerinin seçilimini ve sonradan gelişimini kolaylaştırdığına dikkat çekilmiştir. Yeni doğan buzağı ishalinde antimikrobiyal tedavinin yararı konusunda Constable P D tarafından aşağıdaki sonuçlara varılmıştır.
- Sistemik hastalığı olmayan buzağılarda rutin oral veya enjekte edilebilir antibiyotik kullanımı önerilemez
- İshal ve sistemik tutulumu olan buzağılarda (belirgin depresyon, anoreksi, ateş), ince bağırsakta bakteri üremesinin yanı sıra bakteriyemi veya septisemi riski de artar. Bu gibi durumlarda, geniş spektrumlu beta-laktam antibiyotiklerinin (seftiofur, amoksisilin veya ampisilin), güçlendirilmiş sülfonamidlerin veya florokinolonların (Veteriner Hekim tavsiye ediyorsa) verilmesi tavsiye edilir.
- Dışkı örneklerinden kültürlenen bakterilere ait duyarlılık test kitlerinin tahminleri ishalli buzağılarda tedavi adına güvenilir sonuçlar vermemektedir.
Yardımcı Tedavi
Meloksikam ile NSAID ilaçlarla tedavinin ishalli buzağılarda besin ve kilo alımını arttırmada etkili olduğu kanıtlanmıştır. Fluniksin megluminin oral formu ağızdan buzağılara verildiğinde dışkısında doğal bir şekilde zamanla kanlanma oluşmuş buzağılarda bazı yararlı etkiler göstermiş fakat dışkısında kan olanlarda değil.
Geçmişte ishalli buzağıların tedavisi için ek yardımcı tedaviler önerilmiş veya kullanılmıştır, ancak şu anda ya kontraendikedir (glukokortikoidler, bağırsak hareketliliği arttırıcılar) ya da yararı adına kanıtların yetersiz kalması nedeniyle desteklenememektedir (bağırsak koruyucuları, probiyotikler)
İshale karşı tanısal ve özel korunma yöntemleri
Bireysel ishalli buzağıların yönetimi için bulaştırıcı etkenler adına bilgi sahibi olmanın fazla bir değeri yoktur. Spesifik önleyici tedbirler göz önünde bulundurulursa, klinik hastalık sırasında tedavi edilmemiş buzağılardan alınan dışkı örnekleri laboratuvar analizlerine gönderilebilir. Buzağı ishal salgınlarında en sık görülen enteropatojenler (rotavirüs, coronavirüs, Escherichia coli’nin patojenik suşları, cryptosporidia , Salmonella spp.) sağlıklı ve ishal problemi olmayan buzaların fekal numunelerindede bulunabileceğinden, sonuçların yorumlanmasına özen gösterilmelidir. Hastalığın akut evresinde ölen veya ötenazi olan buzağıların postmortem muayenesi özellikle salmonelloz salgınlarının tanısında yararlı olabilir . Rotavirüs ve cryptosporidia , İrlanda’da ve diğer yerlerde ishalli buzağılardan çıkan dışkı örneklerinde en sık tespit edilen bulaşıcı ajanlardır. Aşılama, rotavirüs enfeksiyonuna karşı mevcut tek koruyucu önlemdir. Buzağılama öncesi annenin aşılanması, kolostrumdaki rotavirüs spesifik antikorların içeriğini artırmak için kullanılmıştır. Ticari olarak temin edilebilen aşılar genellikle Coronavirüs ve E. coli F5 antijenini içerir. Kuşkusuz modern aşıların aşılanmış ineklerin kan serumundaki, sütündeki ve ayrıca aşılanmış ineklerden kolostrum almış olan buzağı serumu içindeki spesifik antikorların seviyesini arttırabildiğine şüphe yoktur. Bununla birlikte, doğal olarak edinilmiş diyarenin klinik etkinliğe dair kanıtlar ya tüm aşılar için mevcut değildir ya da çelişkilidir. Şöyle ki aynı aşıyı kullanarak, LeRousic ve ark. aşılanmış ineklerden doğan buzağılarda diyare şiddetinde bir azalma bulurken, Kohara ve ark. herhangi bir klinik etki bulamadılar. Her iki durumda da, mevcut veriler aşı kullanımıyla ilişkili ekonomik faydayı değerlendirmek için yeterli değildir. Yenidoğan buzağıların ağızdan aşılanması etkili değildir . Endemik olarak Salmonella spp. İle enfekte olmuş sürülerde, yavrulama öncesi ineklerin aşılanması düşünülebilir .
Halofuginone kanıtlanmış bir kriptosporidiostatik etkiye sahiptir ve buzağılarda kriptosporidyozun önlenmesi ve tedavisi için lisanslıdır. Son zamanlarda yapılan bir incelemede, bu kriptosporidium ile ilişkili ishalli vakalarda profilaktik kullanım için bu maddenin faydalı olduğu bulundu. Bununla birlikte, veriler terapötik etkinliği değerlendirmek için yetersizdi. Bir İrlanda çiftliğinde yapılan çalışmada halofuginon, kriptosporidyoz ve çevresel kontaminasyonun klinik belirtilerini azaltmada etkiliydi. Ancak, ishal başlangıcını geciktirmedi ya da grup halinde barınan buzağılarda enfeksiyon riskini azaltmadı. Halofuginon kullanımı, hijyenik önlemler ve hayvancılık yönetim sisteminin iyileştirilmesi ile birlikte kullanılmalıdır.
Eimeriosis (Koksidiyozis)
Eimeria spp. ile enfeksiyonun büyükbaş hayvanlarda, özellikle dana ve damızlıklarda yüksek prevalansı vardır . Klinik koksidiyoza en sık olarak yüksek enfeksiyoz baskı koşulları ile bağlantılı olan E. zuernii veya E. bovis etkenleri neden olur. Bu durumun aksine en az diğer türler kadar patojenik olan fakat daha düşük enfeksiyoz baskı altında bulunan Eimeria spp. türleri subklinik coccidios’ e sebep olmaktadır. E. alabamensis’in , kuzey Avrupa’da yaşayan meradaki buzağılarda sulu ishal salgınlarında etkili olduğu bildirilmiştir . Hem tedavi maliyeti hem de etkilenen hayvanların performansındaki bozulma nedeniyle klinik ve aynı zamanda subklinik olarak ortaya çıkan koksidiyozun tarım endüstrisi üzerindeki ekonomik etkisi büyüktür .Önceden konuşulagelen hayvancılığın genel koşullarının (örneğin, barınak hijyeni, havalandırma, immün sistemi baskılayan faktörler) her biri enfeksiyon riskine katkıda bulunur ve koksidiyoz salgınları sırasında kritik olarak değerlendirilmesi gerekir.
Bireysel test kitlerinin sonuçları sınırlı öneme sahiptir çünkü Eimeria spp. sağlıklı buzağıların dışkısında da sıkça bulunur . İshalin klinik gözlemlerini Eimeria spp. enfeksiyonu ile ilişkilendirmek için dışkı örneklerinin klinik olarak etkilenen bir gruptaki birkaç hayvandan toplanması ve incelenmesi ardından tür seviyesinde oositlerin farklılığına bakarak takibinin yapılması tavsiye edilmektedir.
Klinik koksidiyozda, diyare gelişimine, yaşam döngüsünün geç dönemlerinden ikinci merogonyum ve özellikle gamogoni neden olmaktadır. Salgın durumlarında metafilaktik tedaviye ve risk altındaki grupların profilaktik tedavisine önem verilmelidir.
Bu yazımızda ilginizi çekebilir: Buzağılarda Solunum Yolu Hastalıkları
E-POSTA LİSTEMİZE KATILIN
!! Güncel bilgilerden haberiniz olsun !! *
Kayıt İçin Teşekkürler
Birşeyler yanlış gitti.
Yorum Yazın